“Altın” değer kavramına anlam veren, bu kavramı en iyi anlatan metadır. Bu yönü ile toplumsal ve sosyolojik önemi de bulunan altın tüm dünyada istisnasız “değerli” olarak görülmektedir. Altını bu kadar değerli yapan birtakım unsurlar var tabii ki. Bunların başında ekonomik değeri bir yana fiziksel anlamda düşünüldüğünde “bozulmaması” önemli bir unsurdur. Gümüş kararabilir, bakır oksitlenebilir, demir paslanabilir ancak altın binlerce yıl toprağın altında beklese de bozulmaz. Şuan dünyanın en büyük altın deposu, New York’ta Manhattan’ın kayalıklı zemininin derinliklerindedir. 39 metre derinlikte, 90 ton ağırlıkta hava geçirmez bir kapının ardında yatmaktadır bu altın madenleri. Diğer bir faktör ise, yaygınlıktır. Tüm dünya tarafından değeri kabul görmüş bir metaldir altın. Nitekim bu nedenle bir zamanlar paranın değeri altına bağlanmıştır. İnsanlar, yüzyıllar boyu altın uğruna suç işlemişler, zalimleşmişlerdir. Buna karşılık, altın insanoğluna şiir yazdırmış, destanımsı benzetmeler de yaptırmıştır. Shakespeare şu şiirinde altını tarif ediyor:
“Bu sarı köle
Bağlar, çözer dinleri; günahkarı kutsar,
Cüzamlıya bile taptırır insanı; alır hırsızı,
Unvan verir, nişan verir, şan verir,
Oturtur senatörlerle yan yana.”
Ekonomik anlamda ise altın, küresel finans krizinden sonraki hızlı yükselişi ile dikkatleri hızla üzerine çekmiş, ilgi odağı olmuş bir madendir. Altına “maden” dememin sebebi, altının ne banknot ne de sanal para oluşudur. Diğer bir ifade ile aslında özü itibari ile altın “bir finansal ürün değildir”. Yatırım anlamında onu bu kadar değerli yapan, finansal yatırım olarak kullanıldığında verdiği “psikolojik algı”dır. Altını kötü günlerin garantisi olarak görmek, ona diğer yatırımlardan farklı anlamlar yüklemektedir.
Özellikle altın talebi yüksek olan Hindistan, Çin, İtalya, Türkiye gibi ülkelerde altına duyulan güvenin neden finansal sisteme olan güvenin üzerinde olduğu merak konusudur. Bu düşüncenin temelinde şu gerçek yatmaktadır: Altın madeni 10–12 bin yıldır insanlık tarafından bilinen, saklanan ve tutkuyla bağlı kalınan bir meta. Oysa insan modern finansal sistem ile tanışalı ortalama 200 yıl olmuştur. Bu süre, Türkiye için gerçek anlamda 1980’lerden sonra başlamaktadır. Yani, 30 yıl gibi çok kısa bir süre. Bu durumda, insanın altını finansal araçlara tercih etmesine şaşırmamak lazım…
Altını finansal sistem içerisine sokan ve ona bu derece güçlü bir değer veren unsurlardan biri de dünya finansal sistemine yön veren Merkez Bankası ve büyük finansal kuruluşların talebidir. Bir anlamda, altın bu kuruluşlar tarafından finansal sistemde tasdik edilen bir yatırım şeklidir. Özellikle rezerv yönetiminde kullanılan bir güç sembolü olan altının mikro halinin bireysel ve kurumsal yatırımcılarda görmekteyiz. Diğer bir ifade ile küçük yatırımcılar büyük finansal kurumları taklit etmektedirler.
Dünyanın en değerli madeni olan altının finansal sistemde çok kısa bir sürede gram altın alım satımı, altın fonları gibi değişik yatırım şekillerinde yer ettiğini görüyoruz. Ancak, hâlihazırda fiziki olarak tutulan altın, diğer ifade ile “yastıkaltı altın”ın ülkemizde oldukça yüksek miktarlarda olduğu tahmin edilmektedir.
Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliği’nin 2011 yılında yatırım tercihi üzerine yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de akla ilk gelen yatırım aracı nedir sorusuna her eğitim seviyesinden katılımcılar ilk sırada (%24 ila %47 arasında) “altın” cevabını vermişlerdir. Altından sonra gayrimenkul ve daha sonra “mevduat” gelmektedir. Kaldı ki, 2011 yılına göre bugün mevduat faizlerinin ne kadar düştüğü ortada. Mevduat diyenlerin çoğunun altın ve gayrimenkule döndüğünü tahmin etmek zor olmasa gerek. Diğer yandan, bu araştırmaya göre, altın “en bilinir” yatırım aracı olarak belirlenmiş. 10.000 TL’niz olsa neye yatırırdınız sorusuna ise, yine %41 ile “Altın” cevabı verilmiş. Bunun nedeni olarak ise, “güvenilir olması” tercihi ilk sırada yer alıyor.
Altın ile ilgili sosyolojik, psikolojik, ekonomik birçok şey yazılabilir. Dünya tarihine damgasını vurmuş liderler, ekonomistler, edebiyatçılar bile “altın” ile ilgili sözler sarf etmişlerdir. İşte bazıları: